TÜRKİYE-AB GÜNDEMİ: Komisyondan, Kıbrıs Türk Toplumuna 39,5 Milyon Avro Destek
Komisyondan, Kıbrıs Türk Toplumuna 39,5 Milyon Avro Destek
Kıbrıs gündemi finansal konular etrafında şekilleniyor. Avrupa Komisyonu tarafından sunulan yardım programı çerçevesinde 2024 Yıllık Eylem Planı ile 39,5 milyon avro tutarındaki fon Kıbrıs Türk toplumuna tahsis edildi. Bunun yanında, KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nun şimdiye kadar Kıbrıslı Rumlara toplamda 21 milyar Türk lirası ödeme yaptığı açıklandı.
GKRY’nin 2004’te AB’ye üyeliğinin gerçekleşmesini takiben 2006’da 389/2006 sayılı Yardım Tüzüğünün (Aid Regulation) kabul edilmesi ile Kıbrıs Türk toplumunun ekonomik entegrasyonuna katkı sağlama ve “izolasyonuna” son verme gerekçesiyle başlatılan fon çerçevesinde yeni programlama yılı için belirlenen finansal destek miktarı açıklandı. Komisyon, “Kıbrıs Türk toplumunun sosyoekonomik gelişimini teşvik ederek Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine katkı sunmayı” hedefleyen yardım programı çerçevesinde 2024 Yıllık Eylem Planı ile 39,5 milyon avro tutarındaki yeni AB fonunu Kıbrıs Türk toplumuna tahsis etti. Söz konusu fonlardan yardım programında yer alan Menşe İsmi Korumalı (Protected Designation of Origin) ürün Hellim/Halloumi programı ve Yeşil Hat ticaretinin artırılması gibi projeler kapsamında faydalanılabilecek.
Yardım programı kapsamında oluşturulan Hellim/Halloumi programı temelde adadaki iki toplumun da kültüründe önemli bir yere sahip olan hellim peyniri ürününün birleştirici bir unsur olarak benimsenmesinden yola çıkıyor. Bu doğrultuda hellim peynirini AB standartlarına uygun şekilde üreten üreticilerin, adanın neresinde yaşadığı fark etmeksizin ürünü AB toprakları sayılan her yere ihraç edebilmesini sağlayan uygulama yönetmeliği 12 Nisan 2021’de Komisyon tarafından kabul edildi ve 1 Ekim 2021’den bu yana uygulanıyor. Ada ekonomisinin topyekûn kalkınmasına katkı sağlayan gelişmenin etkileri, 2022’de toplam hellim ihracat oranının %8 artmasıyla görüldü. GKRY İstatistik Servisi’nin paylaştığı verilere göre, adanın hellim ihracat oranları, 2024 Ocak-Mayıs döneminde önceki yıla kıyasla %6,3 artarak 155,2 milyon avroya ulaştı ve önemli ihracat kalemlerinden biri olan ilaç sektörünü geride bıraktı.
Söz konusu fonun yalnızca ihracatın geliştirilmesi amacıyla değil, Yeşil Mutabakat hedefleri doğrultusunda temiz enerji üretiminin yaygınlaştırılması amacıyla da sektör paydaşları tarafından kullanılabileceği açıklandı. İlgili fondan ayrıca küçük ve orta ölçekli işletmeleri ile girişimciler ve eğiticinin eğitimi alanlarında da faydalanılabilecek. Programın diğer amaçları arasında ise Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum öğrencilerin faydalanabileceği burslar sağlanması, adadaki Kayıp Şahıslar Komitesi’nin (The Committee on Missing Persons) desteklenmesi ile adadaki kültürel miras ve kültürel çeşitliliğe sahip çıkılması bulunuyor. Söz konusu programın amacının “Kıbrıs Türk toplumunun sosyoekonomik gelişimini teşvik ederek Kıbrıs’ın yeniden birleşmesine katkı sunmayı amaçlamak” olmasının yanı sıra; Kıbrıslı Türk toplumunun AB ile entegrasyonunu desteklemek, standartlar ve prosedürleri AB ile uyumlu hâle getirmek, güven artırıcı önlemleri ve sivil toplumu desteklemek olduğu kaydediliyor.
Öte yandan, bahse konu programın amacından farklı olarak KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ın ve KKTC devletinin iki devletli çözümü ve KKTC’nin bağımsızlığını savunduğu biliniyor. 1959 tarihli Garanti Antlaşması ile Garantör rolü bulunan Türkiye de 1974 tarihli Kıbrıs Barış Harekatı’ndan beri KKTC ile paralel olarak iki toplumlu ve iki kesimli çözüm modelini benimsemiş durumda. KKTC ve Türkiye’nin ilgili tutumuna karşın, “adanın birleştirilmesine katkı sağlamak” amacını taşıyan fondan 2016’dan beri BM ajansları ve British Council gibi çeşitli kurum ve kuruluşlar faydalandırılıyor.
KKTC’de Taşınmaz Mal Komisyonu Kıbrıslı Rumlara Şimdiye Kadar 21 Milyar Türk Lirası Ödeme Yaptı
1960’lı yılların ortalarından beri Kıbrıslı Türk toplumunun maruz kaldığı şiddet olaylarını takiben 1974’te gerçekleştirilen Kıbrıs Barış Harekâtı ile Türk ordusu, Kıbrıslı Türk toplumunun can güvenliğini ve varlığını güvence altına aldı. 1975’te Viyana’da imzalanan Üçüncü Viyana Anlaşması ile gönüllülük esasına bağlı olarak Türklerin adanın kuzeyine geçmesi, Rumların ise güneyde kalarak bu bölgede ikamet etmeye devam etmesi kararlaştırıldı. Bununla birlikte, bölgede yaşayan yerleşikler ev ve arazi gibi taşınmazlarını arkada bırakarak ayrılmak durumunda kaldı. Bunun üzerine Kıbrıslı Türklerin, Kıbrıslı Rumlara kıyasla daha ciddi mülkiyet hakkı ihlallerine uğradığı asimetrik bir sürece girildi. Mülkiyet haklarını düzenleyebilmek amacıyla GKRY tarafından adanın güneyinde kabul edilen Vasilik Yasası aracılığıyla, göç eden Kıbrıslı Türklerin geride bıraktığı mallar mülk sahiplerinin izinleri olmaksızın yeni yerleşimci Kıbrıslı Rumlara kiralanmaya başlandı ya da kamulaştırıldı. Bu taşınmazların kira bedellerinin adada sağlanacak kalıcı bir çözümden sonra sahiplerine aktarılacağı, kiralanan ya da kamulaştırılan taşınmazlarla ilgili mal sahiplerine tebligat yapılmadığı veya kamu ilanlarıyla duyurulmadığı, alınan kamulaştırma kararlarının bazılarının kamu yararına değil şahısların yararı gözetilerek yapıldığı ve bırakılan taşınmazların bazılarının amaçlarına aykırı şekilde kullanıldığı tespit edildi. Ancak AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) içtihatları, taşınmazların kira bedellerinin sahiplerine teslim edilmesi için adada çözüm sağlanmasının beklenmemesini ve derhal ödenmesini gerektiriyor. Öte yandan kuzeyde Kıbrıslı Rumlar tarafından bırakılmış taşınmazların bedellerinin telafi edilmesi amacıyla kurulan KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu öncesinde iç hukukta taşınmazlar meselesinin ele alınma süreci farklılık göstererek KKTC Anayasası takip edilerek ele alınmaktaydı. KKTC Anayasası’nın 159’uncu Maddesi uyarınca KKTC sınırları içinde bulunan tüm kamu kullanımı dışında kalan şahısların terk ettiği, sahipsiz ve aidiyeti saptanamamış taşınmazların taşınmaz malların devletin mülkiyetinde olduğu, yasal hak sahiplerinin tespiti halinde tazminat ödenebileceği, dini ibadet yerleri ve içinde bulunan taşınmazların gerçek veya tüzel kişilere devredilemeyeceği kaydediliyor. KKTC, güneyde eş değeri bulunan taşınmaz bırakarak feragatname imzalayan vatandaşlarına KKTC tapusu vererek eş değer olmayan taşınmaz bırakanlara Tahsis Belgesi düzenlendi. Tahsis Belgesi’nin bankalar ve alıcılar tarafından kabul görmemesi sonucu daha sonraki yıllarda uygulamada değişikliğe gidilerek tahsisten kaynaklı hak sahibi (güneyde eş değer olmayan mal bırakan) vatandaşlara da KKTC tapusu verilmesine başlandı. Bu gelişme ile KKTC Anayasası’nın mülkiyet hakkını yalnızca yurttaşa tanıyan 36’ıncı Maddesine karşın kuzeyde bırakılmış Kıbrıslı Rumlara ait malların KKTC Devleti’ne devri hukuki bağlamda sorgulanan ve tartışmaya açık bir durum oluştu. Kıbrıslı Rumlardan kalan taşınmazlarla ilgili oluşan hak ihlallerinden Türkiye sorumlu tutularak Türkiye aleyhine bir tutum benimsenmeye başlandı. AİHM’in 1987 yılından sonra bireysel başvuru hakkı tanıması üzerine, Türkiye aleyhine hak ihlalleri konulu davalar açıldığı gözlemlendi ancak Türkiye söz konusu ihlallerin Türkiye sınırları dışında oluşmasını gerekçe göstererek yüklenen sorumluluğa itiraz etti. Son olarak AİHM, Türkiye’nin itirazlarına karşın, bir ülkenin sınır ötesi gerçekleştirdiği operasyonların sonuçlarından sorumlu tutulabileceği gerekçesiyle Türkiye’yi sorumlu buldu.
Konuya İlişkin Davalar
22 Temmuz 1989’da Kıbrıslı Rum olan Titina Loizidou Üçüncü Viyana Anlaşması ile uygulanan mübadele sonrası evinden çıkarılması ve taşınmazının adanın kuzeyinde kalması sebebiyle AİHM’de Türkiye aleyhine hak ihlali davası açtı. KKTC Anayasası’nın 36 ile 159’uncu Maddelerinin kapsamının yanı sıra dönemde adanın güneyi ile kuzeyi arasında geçişin zorluğundan dolayı “iç hukuk yolunun etkinsizliği” teziyle AİHM’e yaptığı başvurusu sonucu, Türkiye hakkında Aralık 1996’da hak ihlali kararı verildi. AİHM otoritelerinin Temmuz 1998’de Türkiye’nin tazminat ödemesine hükmetmesiyle Türkiye 2003’te gecikme faiziyle birlikte 1,1 milyon avro ödemeyi AB müzakere sürecinin hazırlık evresinin oluşturduğu şartlarla baskı altında kalarak gerçekleştirdi. AİHM, emsal Loizidou davası sonrası bireysel başvurularda artış yaşanması sonrası taşınmazlara ilişkin hak ihlali davalarında öncelikle KKTC yargı organlarına başvurulması gerektiğine karar verdi. Bu doğrultuda, 2003 yılında ilgili konuya ilişkin durumların çözümlenebilmesi amacıyla “ilgili talepler için etkin bir iç hukuk yolu oluşturulabilecek” Taşınmaz Mal Komisyonu, Taşınmaz Mal Yasası (67/2005 sayılı Yasa) ile 2005’te kuruldu. Taşınmaz Mal Komisyonu’nun kurulması sonrası yine Türkiye aleyhine açılan Xenides-Arestis v. Turkey davası iç hukuk yollarının tüketilmemiş olması sebebiyle aynı yıl reddedildi.
Taşınmaz Mal Komisyonu Tarafında Şimdiye Kadar 21 Milyar TL Ödeme Yapıldı
KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu Girne sahilde Kıbrıslı bir Rum tarafından bırakılan arazi için yaklaşık 500 milyon Türk lirası ödeme yaptı.
Komisyona şimdiye kadar toplam:
AİHM’in, KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’nu meşru ve öncül bir iç hukuk yolu olarak değerlendirmesine karşın GKRY, vatandaşlarının Komisyona başvurmasına sıcak bakmıyor. GKRY, KKTC’yi ve kurumlarını tanımadığı için vatandaşlarının KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurmasının KKTC’nin meşruiyetini dolaylı olarak kabul etmek anlamına geleceğini değerlendiriyor. Bu durum, Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik siyasi ve hukuki çekişmelerin bir parçası olarak görülebilir ancak söz konusu kurum hak ihlaline uğradığını düşünen kimselere çözüm yolu sunmayı amaçlıyor. Kıbrıslı Rumlar, kuzeyde bıraktıkları taşınmazlar ile ilgili Taşınmaz Mal Komisyonu aracılığıyla çözüm arayabilmesine karşın GKRY, vatandaşlarının mülkiyet haklarını AİHM gibi uluslararası platformlarda aramalarını teşvik ediyor. AİHM ise öncelikle iç hukuk yollarının tüketilmesini önererek Kıbrıslı Rumları Taşınmaz Mal Komisyonu’na yönlendiriyor. GKRY’nin, Komisyonu dışlayıcı tutumuna rağmen GKRY vatandaşları Komisyon aracılığıyla çözüm bulabiliyorlar.
Sonuç
Kıbrıs sorununun siyasi olduğu kadar ekonomik bir boyutu da bulunuyor. Avrupa Komisyonu, her ne kadar Kıbrıs Türk toplumuna finansal destek sağlasa da, bu desteğin Kıbrıslı Türklerin “izolasyonuna” son verme amacıyla verildiği biliniyor. GKRY’nin KKTC Taşınmaz Mal Komisyonu’na başvurulara karşı çıkması ise adanın güneyinin, KKTC ve kurumlarına meşruiyet sağlayabileceği iddiası ile kendi vatandaşlarının lehine gelişebilecek hukuki süreçlere bile sıcak bakmadığını gösteriyor. Sonuç olarak Kıbrıs sorununun arka planında yaşanan ekonomik gelişmelerin egemenlik meselesi çerçevesinde değerlendirildiği ve özellikle AB’nin “iki devletli çözüm” tezine karşı finansal gücünü kullanmaktan geri kalmadığı görülüyor.
Melike Sönmez, İKV Uzman Yardımcısı